- Islam akaidi
- /
- 7.İman Hakikatleri ve Kuran’ın İcazı
Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya, salat ve selam dürüst ve sözünün eri olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in üzerine olsun. Allahım bizi cehalet ve şüphelerin karanlıklarından, marifet ve ilim nuruna çıkar, şehvetlerimizin çukurundan, cennetine ulaştır.
Vakit, İnsan Hayatındaki en Değerli Şeydir:
Değerli Kardeşlerim, bugün otuzuncu dersimizi yapacağız ve bu ders, İman Hakikatleri ve Kuran’ın İcazı derslerimizin sonuncusu olacaktır. Bugünkü konumuz, her türlü amel ve davranışımızın içinde bulunduğu alan olan vakittir. İnsanın en dakik, en özet tarifi onun birkaç günden ibaret olmasıdır. Zira her geçen gün, insanın bir parçasını da alır götürür. İnsan, vakti iyi bir şekilde idrak ettiği zaman anlar ki, zaman geçip gitmektedir ve geçip giden zaman tek başına insanı tüketmeye yeter. Bu ince anlayış, insanın hakikatinin aslı, temeli sayılabilir. O zaman, insan birkaç günden ibarettir ve geçip giden her an, insanın da bir parçasını alır götürür.“ İnsanlar bu sure hakkında derinlemesine düşünseler, yaşlanırlar” İşte o sure, Asr Suresidir.
Vakit İnsanın Dördüncü Boyutudur:
Fakat biri vaktin hakikati, aslı nedir? diye sorabilir. Değerli kardeşlerim, nokta hareket ettiğinde çizgi çizilir. Bir kalem, cetvel ve kâğıt getirin ve bu kalemi cetvelin hizasında hareket ettirin. Bu şekilde çizgi çizersiniz. Bu çizgi, hareket ettiğinde ise, yüzey çizilir. Yine bu yüzey hareket ettiğinde, hacim meydana gelir. Bizim iki tane yüzeysel boyutumuz, bir tane de hacimsel boyutumuz vardır. Bazen derinlik veya yükseklik, bazen de üçüncü boyut oluşur. Yani, noktayı hareket ettirdiğimizde çizgi, çizgiyi hareket ettirdiğimizde yüzey, yüzeyi hareket ettirdiğimizde de hacim meydana gelmektedir. Hareket eden hacim ise vakittir. Eğer dünya kendi etrafında hareket etmeseydi, gece ve gündüz oluşur muydu? Eğer gece veya gündüz ortadan kalksaydı, zaman da, gün de, hafta da, ay da, mevsim de ortadan kalkardı. Dünyanın güneş etrafındaki hareketi ile de dört mevsim oluşmaktadır. O zaman vakit, insan için dördüncü boyuttur.
İzafiyet Teorisini bulan büyük fizikçi, fizik kavramlarını değiştiren Einsteindir. Bu bilim adamı, evrendeki mutlak hızın ışık hızı olduğunu keşfetti. Şöyle ki, ışık ile hareket eden herhangi bir cisim, ışık olur ve hacmi de sonsuz hale gelir. Bir deney gerçekleştirildi, tamamen bir tren boyutunda peron inşa ettiler. Bu tren insanın yapabildiği en hızlı şekilde hareket etti. Tren ve peronu beraber resimlediler ve tren hızlı hareketi ile perondan daha uzundu. Eğer hareketi, ışık hızına ulaşsaydı, hacmi de sonsuz olacaktı.
Işık ile hareket eden herhangi bir cisim ışık haline gelir. Işıkla beraber yürüdüğümüzde, zaman durur. Bu bilimsel derste çıkan sonuç, ışık dalgaları uzay boşluğuna kadar gider ki hızı saniyede üç yüz bin kilometredir. İnsanın bu dalgalarla yürüyebileceğini varsaysak, bu manzara sonsuzu gösterecektir. Değerli kardeşlerimiz büyüyor ve büyük iş adamları oluyorlar. Onlar ya tek tek ya da toplu bir şekilde yüzyıl veya daha fazla zaman sonra ölecekler. Bu ışık dalgalarıyla beraber hareket edebilen kişi ise, bu topluluğu olduğu gibi görebilir. Yani insan ışıkla birlikte hareket edebilseydi, zaman dururdu. Işık geçtiğinde, zaman geri kalırdı. Mescid-i Nebevi inşa edilmeden önce yerinde ne vardı? Bir bahçe vardı. Eğer ışığı geçmemiz mümkün olsaydı, biz Bedir mevkiini şu anda gözlerimizle görürdük. Bir cisim, ışıkla beraber ilerleyebildiği vakit, zaman durur. Işık öne geçtiğinde, zaman geriler ve zaman ışığa yetişemediğinden, zayıflar, geri çekilir.
İnsan Açısından Marifet, Zamandan Faydalanmaktır, Çünkü Zaman Sahip Olduğumuz En Değerli Şeydir:
Değerli kardeşlerim, siz zamansınız, birkaç günden, birkaç saatten, birkaç dakikadan hatta birkaç saniyeden ibaretsiniz. Yani Allah katında insan, mesela seksen üç yıl, yedi ay, üç hafta, dört gün, beş saat, dört dakika, sekiz saniyelik bir varlıktır. Saatin her hareketine bakın, geçen her saniye ömürden gitmektedir. Siz, birkaç günden ibaretsiniz ve her geçen gün ömrünüzden de bir parça götürür. Siz, zamanın kendisisiniz veya zaman sizin sermayenizdir veyahut da sahip olduğunuz en değerli şeydir. Marifet bu zamanı idare edebilmek, ondan istifade edebilmektir. Size sorsam, zamanı en iyi şekilde kullanan yüce insan kimdir? Tabi ki Rasûlullah (s.a.v ) dır.. Zira Allah Teâlâ onun değerli ömrüne yemin etmiştir:
﴾ لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿
“Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar”
Bir ara Malezya'ya gittim. Malezyalılar, büyük başarılarına sebep olan kişinin, başkanları olduğunu söylüyorlar. - ki Malezya, nüfusu yirmi üç milyonu geçmeyen bir ülkedir. Yirmi beş yıl önce ormanlarda yaşıyorlardı. Bugün ise dünyaya yaptıkları ihracat, Arap dünyasının petrolü de kapsayan ihracatını aşmaktadır. Yıllar önce kazandıkları kar altmış milyar dolardı. - Sözünü ettiğimiz bu başkan, cebinde hep bir defter taşır, aklına gelen önemli şeyleri oraya kaydederdi. Her önemli not, fikir, görev, iş, bağlantı veya yeni bir icat için bir defter kullanmanız ve kayıt tutmanız halinde, her zaman önünüzde bir liste bulunur. Bu kayıt sistemi ile iş üretiminizi ona katlamanız mümkündür. Mesela bir örnek verelim. Diyelim ev için bir ihtiyaç var ve bunu yazmadınız, o zaman almayı unutursunuz. Bu ihtiyaç, en gerekli zamanlarda ortaya çıkar. Misal evde mum yoksa ve elektrikler kesildiyse, mum almak gerekir. Ama belki bir yıl geçer fakat almayı unutursunuz. Çünkü bu ihtiyaç sadece elektrikler kesildiğinde ortaya çıkar. Yalnız eğer onu yazarsanız, ertesi gün evinizde mum olur. Her şeyi buna kıyas edebilirsiniz.
Vakti Düzenli Kullanmak, İnsan Hayatındaki En Önemli Şeydir:
Derler ki, en kötü kalem, en iyi hafızaya alınmış anıdan daha iyidir. Vakit de idare edilmesi gereken bir şeydir. Zira hayatta ailen için, işin için, Rabbin, ibadetlerin, Kuran Okumak, salih amel ve akraba ziyareti için belli vakitler vardır. O zaman kendine, şu saatten şu saate kadar evde, şu saatten şu saate kadar camide olacağım, şu saatlerde şu işi yapacağım şeklinde haftalık bir program yaz. Bunu uygulasan da uygulamasan da yaz. Bu program zor şartlar da barındırabilir, zor şartlarda yaşayan insanlar için çok kıymetsiz de görülebilir. Bu yüzden değerli kardeşlerim, Allah Azze ve Celle, ilk yaratılan bu insanın ömrüne yemin etmiştir. Ayrıca mutlak olarak zamana yemin etmiş ve yeminin cevabı şu şekilde gelmiştir:
﴾ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ ﴿
“Muhakkak ki insan hüsrandadır”
Zayi olmuş, telef olmuş insan… Vallahi bir seferinde kaynak bir kitabı açtım, içerisinde dört tane, okuduğunuzda tüylerinizi diken diken edecek dua vardı. O dualardan biri şöyleydi: “Allahım, birinin, bana öğrettiğin şeyler ile benden daha mutlu olmasından sana sığınırım” Yani birisi bir hadis okur, kelimelerin manasını, senedini, rivayetlerini okur tahlil eder, çözümler. Ondan birçok hüküm çıkarır, onu ders olarak anlatır. İnsanlar bu dersi dinlerler ve ondan faydalanırlar, o dersin semeresini de alırlar. Fakat bu hadisi anlatan kişi onu tatbik etmez. Sonunda kıyamet günü, insanlar onun ilminden faydalanmış olarak dirilirler ama o, ilmi sebebiyle bedbaht haldedir. İşte bu yüzden, “Allahım, birinin, bana öğrettiğin şeyler ile benden daha mutlu olmasından sana sığınırım”
İkinci dua şöyleydi: “Allahım, rızan olan bir sözü söylemek ve onunla senin dışında başka bir varlıktan bir şey talep etmekten sana sığınırım.”
İnsan bazen maslahatının din ile ilgili konuşmakta olduğunu hisseder. Dünyalık bir talep için gittiği bir insan karşısında dinden bahseder ve bahsettiği bu sözler, o kişinin kalbini çalar. Böylece Allah hakkında konuşarak, dünyalık bir mal elde eder. “Allahım, rızan olan bir sözü söylemek ve onunla senin dışında başka bir varlıktan bir şey talep etmekten sana sığınırım.”
Üçüncü dua da şöyleydi: “Allahım, senin katında değerimi düşürecek bir şey ile insanlar için süslenmekten sana sığınırım”
Cuma günleri beyaz, temiz, ütülü, güzel kokulu elbise giyebilir, değerli firuze taşından tesbih taşıyabilirsiniz. Ama Cuma gecesini nerede geçirdiğiniz burada önemlidir. İşte bu yüzden “Allahım, senin katında değerimi düşürecek bir şey ile insanlar için süslenmekten sana sığınırım”
Ve son dua da şöyleydi: “Allahım, yarattığın varlıklardan birisine ibret olmaktan sana sığınırım”
İstikamet Üzere Olan Kişi, Allah Azze Ve Celle’nin Gölgesi Altındadır:
Değerli Kardeşlerim, bir tiyatroda sahne vardır, bir de seyirciler için koltuklar vardır. Dosdoğru olan kişinin seyircilerle beraber bir koltuğu bir yeri vardır, olmayan ise sahneye sürüklenir ve hikâye olur. Bu yüzden Allah Teala şöyle buyurur:﴾ وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ﴿
“Onları birer ibretli hikâye yaptık.”
Bir seferinde Kahire’de bir müzeye gitmiştim. Orada anlatılan bir olayda, köle sınıfı, komutanlarını büyük bir ziyafete davet etmişti. Ziyafet sırasında koltukların altında hepsinin başlarını kesecek kılıçlar vardı. Onlardan sadece birisi kurtulmuş ve olanları anlatmıştı. Turist kafilesi, bu büyük alanı ziyaret edince bu hikaye anlatıldı. Bu köleler, ibretlik hikâye oldular. İşte burada şu dua aklıma geldi: “Allahım yarattıklarına ibretlik bir hikaye olmaktan sana sığınırım” Eğer dosdoğru olursanız, Allah’ın gölgesi altında, O’nun himayesinde kalırsınız, Allah sizi korur, başarıya da ulaştırır.
Sadece Zamanın Geçmesi İle İnsan Tükenir:
Değerli kardeşlerim, Allah Celle Celaluhu mutla olarak zamana yemin etmiştir. Bu yüzden de aslında ilk yaratılan varlık zamandır. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurur:﴾ وَالْعَصْرِ ﴿
“Zamana andolsun.”
Yeminin cevabı da şöyledir:
﴾ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ ﴿
“Muhakkak ki insan hüsrandadır”
Yani sadece zamanın geçmesi ile insan tükenir, yok olur. Şam’ın en lüks semtinde bir bina vardı. Bu binadaki her bir dairenin fiyatı, yüz seksen milyon ve üzerindeydi. Fakat ilginç bir şey vardı ki, buradan ev alan kimse burada oturamıyor, yerleşmeden ölüyordu. Sadece bir tanesi bu evlerden birinde bir kez yıkanabilmişti. İşte bu bir öğüttür.
Yine bana Halep’te “kıtlık mahallesi” isminde bir mahalle ile ilgili bilgi verdiler. Bu mahallede de çok lüks binalar vardı ve değeri milyon dolarlarla ölçülüyordu. Çin tarzında yapılmış güzel bir bina parmakla gösteriliyordu. Sahibi, kırk iki yaşında vefat etti. Bu kişi uzun boylu bir insandı ve Allah’ın hikmeti, gömüleceği kabir boyundan kısaydı. Bu yüzden mezar kazanlar, göğsünden itibaren defnetmeye başladılar ve ayaktaymış gibi gömüldü. Şimdi nerde sarayı? Onu terk etti ve bu dünyadan çekip gitti.
Herkes ölür, sadece izzetli ve güçlü olanlar kalır
Gece ne kadar uzun olursa olsun, sabah olur
Ömür ne kadar uzun olursa olsun, kabre inilir
***
Kadın, erkek, ömrü ne kadar uzun olursa olsun, bir gün tabutta taşınır
O tabut kabre taşındığı zaman bil ki ondan sonra sen de taşınacaksın
***
Allah’a İman, Salih Amel, Hakkı Ve Sabrı Tavsiye Etmek, Gerçek Kurtuluşun Unsurlarıdır:
﴾ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ ﴿
“Muhakkak ki insan hüsrandadır”
وَالْعَصْرِ - إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ - إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا ﴿
﴾ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”
İmam Şafi bunları kurtuluşun rükünleri, unsurları olarak isimlendirmiştir. Mesela mezun olmak üzere olan bir öğrenci olsun. Bu öğrencinin mezuniyeti için sadece bir dersi kalmıştır ve bu ders temel derslerden biridir. Yani bu dersi geçerse diplomayı alabilecektir. Aynı zamanda bakanlık, onu önemli bir görev için beklemektedir. Bu görevden de yüksek miktarda gelir elde edecektir. Bu gelir ile yıllar geçtikçe bir ev alabilecek, evlenebilecektir. Yani bu derste başarılı olması karşılığında, iyi bir işi, geliri, evi ve eşi olacaktır. Bu öğrenci de banyoda küveti ılık suyla doldurmuş, oturmuş dinlenmektedir. Şimdi, bu durumda başarılı olabilir mi? Lisans diplomasını alabilir mi? Fakat su çok mükemmeldir, ılıktır, sinirlerini gevşetmiştir. Ama bu yaptığı onun geleceği için tehlikedir, her şeyi kaybetmesine sebeptir. İşte insanların hepsi böyle yaparlar. Yerler, içerler, haberleri izlerler, mükemmel ilişkileri vardır ve sanki insanüstü varlıklardır. Sonra yerler, uyurlar ve sabah işe gitmek için uyanırlar. Ardından öğlen olur yemek yerler ve öğleden sonra yine uyurlar. Kalplerinde bir sızı hissedene kadar bu böyle sürüp gider. Sonra da yoğun bakıma kaldırılırlar ve ölüm haberleri gelir. Bundan başka bir şey olabilir mi?
Vakti Boş Yere Veya Faydalı Bir Şekilde Harcamak:
Bu şekilde davranmak vakti faydalanmadan, boş yere harcamaktır. Sen vakitsin, zaman senin tek sermayendir, sahip olduğun en değerli şeydir. Sen onu boş yere tüketsen de böyledir. İnsanlar yerler, içerler, nimetlerden hayvanlar gibi faydalanırlar fakat varış yerleri cehennemdir:﴾ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ ﴿
“İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir.”
Veyahut da vakti faydalı bir şekilde değerlendirirsin ve Allah’a iman edersin. Peki, nasıl iman edersin? Senin ilme ihtiyacın vardır. İlmin merkezi de camidir. Camiye gelirsin, orada tefsir, fıkıh, hadis, akaid, iman dersleri yapılır, vaazlar verilir. Çocuğun kuran kursunda hafızlık yapar:
﴾ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ﴿
“İman edenler ve salih amel işleyenler…”
Malından infak edersin, çocuklarını eğitirsin, komşularını ziyaret eder, fakirleri doyurursun:
﴾ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ ﴿
“Birbirlerine hakkı tavsiye edenler”
Mükemmel bir vaaz dinlersin ve kardeşlerine, yeğenlerine dinletmek için ses kaydı alırsın. Bunların hepsinin mükâfatı vardır:
مَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللَّهُ لَهُ طَرِيقًا إِلَى الْجَنَّةِ ))
(( وإن الملائكة لتضع أجنحتها لطالب العلم رضاً بما يصنع
“Kim bir yola koyulur ve ilim ararsa, Allah da onun için cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler de bu yaptığı güzel şeyden razı olarak, ilim talebesinin üzerine kanatlarını gererler”
Evdesindir ve iki saat sonra dersin vardır. Hazırlanırsın, abdest alırsın, birinci, ikinci, sonra da üçüncü otobüse binersin ve mescide ulaşırsın. Orada akşam namazını kılarsın, derse katılırsın, dersten sonra da yatsı namazını kılar eve dönersin. İşte bu, cennete giden bir yoldur, delili de şu hadistir:
(( مَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللَّهُ لَهُ طَرِيقًا إِلَى الْجَنَّةِ ))
“Kim bir yola koyulur ve ilim ararsa, Allah da onun için cennete giden yolu kolaylaştırır.”
﴾ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ ﴿
“Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”
Güzel ameli olmayan bir mümin düşünemiyorum.
Salih Ameli Olmayan Bir Müminin Kalbine İmanın Hakikati Yerleşmemiştir, Zira İman, Kendini Salih Amelle İfade Eder:
Salih ameli olmayan bir Müminin kalbine imanın hakikati yerleşmemiştir, zira iman, kendini salih amelle ifade eder. Bu şekilde olumlu ya da olumsuz bir mümin düşünemezsiniz. Ey kardeşim, İslam yücedir. Allah hayırlısını versin, peki nasıl bir yüceliktir? Yani farz edelim ki birisinin babası büyük bir âlimdir ve bu kişi de okuryazar değildir. Tüm hayatını babasının övgüsüyle geçirmiştir. Şimdi o, âlim olur mu? Bu kişinin okuryazarlığı öğrenmesi “İman etmesi, salih amel işlemesi, hakkı ve sabrı tavsiye etmesi”, ilim almak için sabırlı olması, bu ilme uygun amel etmek için uğraşması gerekir. Mesela Rasulullah (s.a.v.) hanımlarla tokalaşmazdı ve zor anında şöyle söylemişti:( إني لا أصافح النساء )
“Ben hanımlarla tokalaşmıyorum”
Şüpheli bir para varsa kişi bunu almaya razı olmaz. Şüpheli bir anlaşmayı reddeder ve der ki: “Allah zengindir” Ahlaki bir bozukluk barındıran bir göreve karşı, bu görevi de, getireceği geliri de kabul etmediğini söyler. Zira:
﴾ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ ﴿
“Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”
Bu ders, İman Hakikatleri ve Kuran’ın İcazı Derslerimizin sonuncusuydu.
Duyu Sinirleri Allah’ın Yüceliğini Gösteren İşaretlerdir:
Kuran’ın icazı, benzersizliğine gelirsek, Değerli kardeşlerim, bizim, erken uyarı sistemi olarak adlandırdığımız bir sistem vardır. Vücudumuzun kılıfı deridir. Deride de sinir uçları vardır ve bu sinir uçları yüzde ve ellerde, hatta tüm derimizde bulunmaktadır. Fakat yoğunlukları farklıdır. Mesela sırttaki sinir uçları çok büyüktür. Bu yüzden kış ayında insana soğuk su püskürtseniz buna tahammül edemez fakat abdest alabilir. Çünkü yüzdeki ve ellerdeki sinir uçları az miktardadır. İşte burada da bir düzen mevcuttur. Fakat sırtta, karında ve vücudun diğer yerlerinde bulunan sinir uçları çok yoğundur. Bu yüzden sıcak suya ihtiyaç duyarız, böylece Allah Teâlâ kışın bizi hastalıktan korur. Eller ve yüz dışındaki bedenin her yerinde duyu sinirleri çok yoğun bulunmaktadır. Peki, bunu tasarlayan kimdir? Tabi ki de Allah Teâlâ’dır. Mesela diş çürüğü artmadıkça hissetmeyiz, ancak yemek yerken anlayabiliriz. Fakat çürük, dişin temeline ulaştığında geceleri uyuyamayız. Hemen dişçiye gideriz ve tedavi oluruz. Çünkü dişteki sinirler çok önemlidir. Allah Teâlâ kemiğe de duyu sinirleri yaratmıştır. Kırıldığı zaman, bacağımızın olduğu gibi kalması için Allah Teâlâ şiddetli ağrı verir ki hareket edemeyelim ve tedavinin beşte dördü zaten budur. Kırık bu şekilde ilerlemez, çünkü acıdan hareket edemeyiz.
Sadece bu duyu sinirleri bile Allah’ın yüceliğinin bir delilidir. Ellerimizi ve yüzümüzü her zaman yıkamamız gerekir. Sinirler, ellerde, yüzde, ayaklarda ve kollarda çok azdır. Ellerimiz soğuk suya dayanabilir ama sırtımız dayanamaz. İşte bu sinirler, erken uyarı sistemi gibi bir şeydir.
Duyulardaki Basınç Merkezleri, Allah’ın yüceliğini Gösteren Delillerdir:
Değerli kardeşlerim, insan vücudunda duyularda bulunan basınç merkezleri vardır. İnsan uyuduğu zaman, iskeleti, iskeletinin üzerinde ve altında kasları vardır. İskeletin altında bulunan kaslar basınç altında kalır, sıkışırlar, sıkıştıkları zaman da daralırlar. O zaman da kan dolaşımı yavaşlar. Kan dolaşımının yavaşladığı kaslarda bulunan basınç merkezleri, beyne mesaj gönderir. İşte duyulardaki basınç merkezleri buradadır. Emir gelir ve insan sağa sola çevrilir, hareket eder. Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
﴾ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ ﴿
“Biz onları sağa sola çeviriyorduk”
İnsan bir gecede otuz sekiz ila kırk defa arasında döner.
Bir tarafına dönük uyuduğunda, oradaki basınç merkezi beyne mesaj gönderir, beyin emri verir ve beden döner. Zira bu sağa sola dönüşte rahmet vardır. Çünkü sürekli bir tarafa dönse aşağı düşer ama bir sağa bir sola döndüğünde böyle bir şey olmaz. Yani bu basınç merkezleri bir rahmettir, erken uyarı sistemidir. Bu yüzden derler ki: Her türlü acı, erken uyarı sistemidir. Hastalığı haber verir. Hiçbir belirtisi, acısı olmayan hastalıklar vardır. Mesela kötü huylu tümörlerin hiçbir acısı olmaz ve çok hızlı bir şekilde tüm vücuda yayılırlar. O zaman bizim sıcaklık, soğuk, dokunma ve duyu gibi sinirlerimiz vardır. Bir kumaşa dokunursunuz ve bu sinirler sayesinde onun saf yün olmadığını anlarsınız. Bazen ağır bir şey taşır, ağırlığının mesela beş kilo olduğunu söylersiniz. İşte bu sinirlerle bir şeyin ağırlığını, yumuşaklığını ölçebilir, ağırlığı, sıcaklığı, soğukluğu ve acıyı hissedebilirsiniz.
Allah Teala Yarattığı Her Şeyi En İyi Şekilde Var Eder:
Değerli kardeşlerim, insanda milyonlarca sinir ucu vardır. Sıcaklık ve soğukluğu hisseden iki yüz bin, basınç merkezlerinde beş yüz bin, acıyı beyne ileten merkezde yetmiş altı tane sinir bulunmaktadır. Bunlar vücuttaki çok önemli varlıklardır. İnsan, eliyle vücudun ısısına göre sıcak bir şeye dokunduğu zaman, bu sıcaklığın duyu siniri tarafından omurilikteki sinir sistemine, oradan beyinciğe, oradan da beyine iletilmesi gerekir. Beyin acıyı hisseder ve el organına, uzaklaşmasını emreder. Bu uzun bir yoldur. Bizim refleks dediğimiz istisnai bir durumumuz vardır. Yani duyular acıyı, sıcaklığı, omuriliğe gönderir, omurilikteki sinir sistemi de hızlı hareket için emir verir. İşte bunun adı reflekstir. Yani bizler bir tasarım harikasıyız.
Değerli kardeşlerim, bir de insanlarda dengeyi sağlayan duyular vardır. Eğer denge duyuları olmasaydı, insan yürüyemezdi. Orta kulakta üç tane kanal vardır. Açık yay şeklindeki kanal en alttadır. Bu yayda, yarıya kadar sıvı mevcuttur, üzerinde de kıllar vardır. Bu sıvının durumuna göre insan dengede kalır. O sıvı kıllara dokunur ve sen mesela sol tarafa doğru gittiğini hissedersin. Hemen beyinden emir gelir ve sağ tarafa doğru yönelirsin. Kulaktaki bu denge kanalları olmasaydı, insan yerde yürüyemezdi. Bir bebekte, ilk üç ay denge kanalları bulunmaz. Annesinin kucağında bir tarafa gider ve geri döner. Ama üç aydan sonra artık kendisi meyleder ve sonra geri döner. İnsanın bir tarafa doğru yönelip sonra düzelmesinin temelinde kulakta var olan bu denge kanalları bulunmaktadır. Peki, bunları bu titizlikle yaratan hangi sanatkârdır? Tabi ki de Allah Teala’dır:
﴾ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ﴿
“Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır.”
Denge duyularının ekleme ihtiyacı vardır ve insanda elli tane eklem, iki yüz tane kemik, iki yüz tane de kas bulunur. Bunların hepsi de ayaklar üzerinde dururlar. Allah Teala insanı değerli kılmıştır. Zira insan iki ayağının üzerinde ayakta durmaktadır. İnsan dışındaki hayvanlar dört ayak üzerinde dururlar. Hayvan sadece başını hareket ettirebilir. Ama insan iki ayağı üzerinde yürür ve elleri de serbesttir.
Değerli kardeşlerim, bu ders, iman hakikatleri ve Kuran’ın İcazı derslerimizin sonuncusuydu. Gelecek ders inşallah, en çok ihtiyacımız olan konuları seçip derslerimize devam edeceğiz.